Bir kasaba, bir tablo, bir film, bir konçerto ve Faşizm – Önder Özdemir

Kasaba
İspanya’nın Bask bölgesinde 1936 yılı nüfusu 6000 olan küçücük bir kasaba Guernica.
İspanya İç Savaşı* sürerken bu kasaba faşist Franco’yu desteklemek için Nazi uçakları tarafından bombalandı.
26 Nisan 1937’de aralıksız 3 saat süren 26 Alman uçağının katıldığı hava bombardımanında resmi rakamlara göre 1654 kişi katledildi.
Tüm bu dehşete tanık olan gazeteci George Steer’in yazdıkları ile kasabadaki katliamı herkes duymuş oldu.
Tablo
1937 yılı Ocak ayında İspanya Cumhuriyet hükümeti Picasso’dan Paris’teki Dünya Fuarı’nda sergilenmek üzere İspanya’yı anlatan bir duvar resmi ısmarlar.
Picasso Paris’te yaşamaktadır ve 1934’te İspanya’yı terk etmiş ve bir daha dönmemiştir.
1937 yılı Nisan ayına kadar sergi için başka bir resim üzerinde çalışırken arkadaşı şair Juan Larrea Picasso’yu ziyaret eder ve tablosunun konusunun Guernica olması konusunda onu ikna eder. Picasso George Steer‘in The Times ve The New York Times gazetelerinde çıkmış makalelerini okur ve 1 Mayıs’ta Guernica üzerine tablosunu çizmeye başlar ve 35 günde tamamlar.
3.49 metreye 7.76 metrelik dev tablo Paris’teki fuarda İspanya pavyonunda Paul Eluard’ın şiiri ile birlikte sergilenir.
Tabloda acıyı, insanları, hayvanları ve savaşı tüm dehşetiyle görürüz.
Fransa’daki sergi sonrası tablo dünyanın birçok ülkesinde sergilenir ve Picasso’nun isteği ile New York’taki  Musem of Modern Art’a teslim edilir.
Picasso, İspanya halkı cumhuriyete yeniden kavuşmadan ve “kamu özgürlükleri ve demokratik kurumlar” yeniden oluşturulmadan tablonun İspanya’ya verilmemesini vasiyet eder. Picasso 1973’te, Franco ise 1975’te öldü. Franco’nun ölümünün ardından 1978’de İspanya’da demokratik parlamenter monarşi kuruldu ve yeni bir anayasa kabul edildi. Ancak en büyük hazinelerinden birini kaybetmek istemeyen müze, parlamenter monarşinin, Picasso’nun vasiyetinde bahsi geçen cumhuriyeti tam olarak temsil etmediğini öne sürdü. Büyük baskılarla karşılaşan müze, 1981’de tabloyu İspanya’ya iade etmek zorunda kaldı.
1970’ler boyunca tablo hem Franco dönemi İspanyol milliyetçileri hem de Bask milliyetçileri tabloya yoğun ilgi gösterdi. Franco tabloyu getirtmeye çalışırken, muhalifleri de onu bir simge olarak sahiplendi. Resmin çeşitli bölümleri Bask solu tarafından birçok defa kullanıldı.
Film
Koldo Serra’nın yönettiği film 6 milyon Euro bütçeli 2016 yılı İspanya yapımı bir film Guernica.
Birçok Amerikalı ve Avrupalı gazeteci bombardıman öncesi Guernica’dadır. Filmde hükümetin Guernica’daki sansür bürosunun gazetecilerin her haberine “Stalinist” bir şekilde müdahale ettiğini izleriz.
Burn Gorman’ın oynadığı Rus konsolosu karakterinin bombardımanı yapan Nazilerden bile kötü gösterilmesi dikkatimizi çekiyor. Filmde adı bile olmayan ama sürekli görünen konsolos “Stalin affetmez” repliği ile çok fazla karikatürize edilmiş bir kötüyü temsil eder.
Sansür bürosunun başındaki Vasly’in büroda çalışan İspanyol Teresa’ya karşılıksız aşkı filmin temel gerilimidir. Teresa’nın Amerikalı gazeteci ile birlikte olması üzerine Vasly, Teresa’yı karşıdevrimci olarak Ruslara teslim eder. Sovyet askerleri tarafından güzel İspanyol kadına işkence yapılırken Nazi uçakları kasabaya yaklaşmaktadır. Seyirciye “uçaklar kasabayı bombalarsa kadın kurtulacak” dedirten uzun bir sahne vardır. Ve seyircinin neredeyse sevineceği sahne gerçekleşir: Bombardıman başlayınca askerler kadını bırakıp sığınağa giderler. Beyaz, Amerikalı gazeteci Henry, kadını bombardıman sürerken zindandan kurtarır.
Henry, The Times’ın İspanya muhabiri George Steer’i temsil eder. Çünkü filmde de gerçekte de katliamı dünyaya duyuran Amerikan gazetesinin muhabiridir.
Henry [New York Herald Tribune’a telefonla haberi yazdırıyor]: “Dinle, George. İşte senin lanet savaş hikayen. 26 Nisan 1937. Guernica. İster benim imzamla ver bu haberi ister başkasının adıyla… Fakat yazmanı istediğim öykü şu. Hazır mısın? Kuzey İspanya’nın çok küçük bir kasabası çok ünlü oluyor ama yanlış sebeplerle…”
Filmi izledikten sonra,
keşke batılı beyaz kurtarıcı adam, aşk üçgenleri kalıpları arasına sıkışmasaydı,
keşke konu onlar bile değilken Stalin ve Rusları araya zorlama bir şekilde sokuşturmasaydı,
keşke katliam filmin merkezindeki bir aşk hikayesinin arka planı, dekoru olarak gösterilmeseydi,
demeden edemiyorsunuz.

Konçerto
Deniz Gezmiş’in idamından önceki son isteğinin Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu dinlemek olduğunu Deniz Gezmiş’li hikayelerden biliriz. Bu Konçerto’nun benim kuşağımdakiler tarafından çok sevilmesi belki de bundandır.
İspanyol besteci Joaquín Rodrigo, 1939 yılında ‘Concierto de Aranjuez’ Aranjuez Konçertosu’nu besteledi. Konçerto 1940’da Barcelona’da ilk defa çalındı ve ilk defa 1947 yılında gitarist Regino Sainz de la Maza ile İspanya Ulusal Orkestrası tarafından kaydedildi.
Konçerto ismini İspanya’daki ünlü Aranjuez bahçelerinden alır. Allegro Con Spirito, Adagio ve Allegro Gentile 3 bölümden oluşmaktadır. Rodrigo’nun Adagio, ikinci bölümünün Guernica katliamından esinlendiği söylenir. Bu bölümde davul sesleri gitar seslerini bastırır; sanki davul sesleri Franco’nun askerleri gibidir. Biraz sessizlik… Ardından tek başına bir gitar sesi duyarız, usulca ama kararlı. Bir başka gitar daha katılır ona, sonra bir diğer enstrümanlar… Çoğalır gitar sesleri ve her yeri kaplar; umudun çoğalması ve zaferin müjdecisidir tüm bu sesler.
İstanbul doğumlu Victoria Kamhi müzik eğitimi sırasında tanıştığı Rodrigo ile 1933 yılında evlenir ve piyanist olarak başladığı kariyerini Rodrigo için bırakır. Rodrigo’nun eşi ve nota asistanı olarak ölünceye kadar hep yanındadır. Hem bestecinin hem de kendi hayatını anlattığı “Rodrigo ile el ele: Orkestra şefinin yanındaki hayatım” isimli kitabında 2. bölümde Guernica katliamından esinlendiğinden bahsetmez.
Bir piyano virtüözü olan ama gitar çalmayı bilmeyen Rodrigo 98 yaşında 1999 yılında ölmüştür.
Rodrigo hangi duygu ile bestelemiş olursa olsun Konçerto’nun 11 dakika 35 saniyelik ikinci bölümünü her dinlediğimde ben Faşizmin yerle bir ettiği bir yeri, hüznü, umudu ve biraz da Deniz’i düşünürüm.
Faşizm
Guernica’daki gibi katliamlar sadece 1930’lar İspanya’sında, İtalya’sında, Almanya’sında birtakım çılgınların istisnai delilikleri olarak sunuluyor.
Arkasında bu ülkelerin sermaye sınıflarının seçimi, faşizmleri destekleyen kalabalıklar görülmüyor, gösterilmiyor.
Faşizmi destekleyen şirketler, sermaye sınıfı, faşizm sonrası da iktidarını hep sürdürmüş. Onlar kendilerini bir şekilde aklamışlar.
Faşizmle gerçekten hesaplaşılmadığı için ona destek veren milyonların bir başka diktatörü desteklemek üzere beklemeye başladıklarını unutmayalım.
Bugün Türkiye’nin Guernica’larını gören liberalinden sosyal demokratına solcusuna herkes Faşizm’den söz ediyor. Ancak 2002 yılından bu yana sermaye sınıfının tercihlerinden, ona destek veren liberallerden çok söz edilmiyor ve her şey bir delinin iktidar hırsına bağlanmış durumda.
Faşizme karşı mücadele tarihinden öğrenilecek çok şey var. Diktatörlükler ve faşist devletler her zaman karşılarında bir direnişi buluyor ve mutlaka sahneden çekiliyorlar. Onlar çekildikten sonra kalacak olanlar, onlara karşı yapılan mücadeleye bağlı…
Aşağıdaki soruları sormayı hiç bırakmamalıyız:
Bu diktatörden kurtulunduğunda sermaye sınıfı kendisini aklayacak mı?
Faşizmle, Türkiye’deki tüm katliamlarla hesaplaşabilecek miyiz?
Basit bir restorasyon sonrasında kaldığı yerden devam etmesini ve sistemin yeni bir diktatör üretmesini mi bekleyeceğiz?
Dipnot:

* 16 Şubat 1936’da Sosyalist, Komünist, Katalan, sol cumhuriyetçilerden oluşan Halk Cephesi’nin sağ cepheye karşı seçimleri kazanması iç savaşın ateşini yaktı. 1939 yılına kadar süren iç savaşta Franco’ya Almanya, İtalya ve Portekiz’deki faşist devletler destek olurken, karşı tarafı Uluslararası Tugaylar, Sovyetler Birliği, Meksika ve Fransa destekliyordu. Uluslararası tugaylara 53 farklı ulustan 40.000 gönüllü katılmıştı.

Bu yazı 17 kasım 2016 da sendika.org da yayınlanmıştır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Faust, Mephisto ve ruhunu şeytana satanları anlatan bir film – Önder Özdemir

Hollywood hep aynı masalı anlatıyor: Kahramanın Sonsuz Yolculuğu – Önder Özdemir

Nazilerin dolandırdığı “Ankara Casusu”: İlyas Bazna – Önder Özdemir